6 Aralık 2012 Perşembe

"olasılıklar düşük de olsa varlıklarına sarılırlar."

insanların yokluklarına sarıldığında kocaman bir sakinliğin içinde buluyorsun kendini. sonra, aylar sonra ilk defa bi sürü cümle kuruyorsun. '' bazen çok özlüyorum. tepine tepine ağlayasım geliyor o zamanlar. bi daha hiç yan yana gelemeyeceğimiz insanları neden boş boş özleyip işsizlik yapıyoruz ki? " aradan sadece beş altı saniye geçiyor. yarım yıl o beş altı saniyeye sığıyor. sen yarım yıllık o yokluğu 5-6 saniyede eritiyorsun. yarım yıllık suskunluğunu ağlayarak bozuyorsun. insanların yanlış yer ve yanlış zamanlarda oluşlarına, zamanlamalarının mükemmelliyetiyle cevap veriyorsun. bir bakıma yine mucizevi şeyler yoktur tezini çürütüyorsun. yine onu çağırıyorsun. içindeki yokluk doluveriyor. saniyelik de olsa seni ağlarken güldürebilecek kadar sarılıyorsun insanların varlıklarına.  "olasılıklar düşük de olsa varlıklarına sarılırlar, sana sarılıyorum. yokluğuna ve içimdeki çokluğuna." cümlesinin hakkını veriyorsun. saat 4'e gelirken yine kendini uyanık buluyorsun.

16 Kasım 2012 Cuma

adamın sigarası, şehrin sonbaharı

bir adamın kurabileceği en basit cümleyken, gelip midenin ortasından giriyor. delip geçiyor. acısı sırtına yayılıyor yavaş yavaş. " kış geliyor. "
şarkıyı en fazla duyumsadığın ayda, en fazla anlamlandırdığın şehirde, Ankara'da, kış öncesi yağmur ayazında, sapsarı yaprakların ıslanarak parıldadığı, her gün arşınladığın o yollarda dinliyorsun. sırtında mavi beyaz oduncu gömleğin. ama o bile ince gelmeye başlamış. hafiften ürperiyorsun. Ankara'da sarı var, gri var.

duman yükseliyor, duman aralanıyor. duman kayboluyor. çok yazık şeyler oluyor. tanımadığın bi insanın sigara içişine kapılmak çok anlamsız geliyor. 'yine' anlamını çabucak yitirecek şeyler istiyorsun. yine deli gibi hiç bilmediğin bi dünyada kaybolup boğulmak istiyorsun. bütün bunlar olurken beş altı sigarayı ardı ardına yakıyorsun. ve bütün bunlar hayatın sabitliğinde kendine yer ararken birden miden bulanıveriyor. aniden her şeyden vazgeçiyorsun. artık cesaretin sadece bir diğer sigarayı yakışında saklanıyor. kendini dinliyorsun. ve ne istemediğini gayet iyi biliyorsun. hayat bir yerde duruyor. o yeri hiç tutturamıyorsun.

10 Kasım 2012 Cumartesi

less action in the water




perdelerden nefret ediyorum. bu yavaşlık ve sakinlikten aslında sıkılmış olsam da garip bir şekilde keyif aldığımı hissediyorum. durduğum yerde sonbahar çok güzel. durduğum yerde sadece sonbahar çok güzel. hepimiz çirkin aynalara bakıyoruz.

4 Kasım 2012 Pazar

karışık geldim.

Aynı anda 5 paraşütün uçtuğunu gördüğüm bir gökyüzünden bahsedebilirim. Gökyüzünde olmanın değil ama ayaklarının saniyelik de olsa yerden kesilmesinin nasıl bir duygu olduğundan bahsedebilirim. İlk defa "yaşıyorum" dediğim nadir anlardan birindeyim. Yaşıyorum. Kimseye bulaşmadan, kimseye gözlerimi dikmeden, kalp kırmadan, kalbimi kırmadan, huzursuz ama mutlu bi şekilde güzelce yaşıyorum. 
" huzur mu bu mucize arzusu " der bir mvö şarkısı. mucizelere hala ihtiyacımız var. mucizelere ulaştığımızda huzuru da bulacağımızdan eminim. çoğul konuştum. huzursuzlar olarak.

hazır mor ve ötesi demişken, güneşi bekliyoruz hala. yeni albüm çıktığında ve albümü elime aldığımda da aslında bi bakıma huzura ereceğimin farkındayım, şarkıları dinlerken suratımın aldığı hali şimdiden tahmin edebiliyorum. ilk defa bi albümü bu kadar hevesle beklediğimin de farkına varıyorum böylelikle evet. çok kaliteli bi albümün geldiği konusunda zerre şüphem yok. 

müzik demişken, yeni tanıştığım bir grubu ve şarkılarını paylaşayım. nasılsa kendim yazıp kendim okuyorum, kenara koyayım unutmayayım. shazam sağolsun. folk tarzı müzik yapan iki kız kardeş first aid kid, fleet foxes etkisinde yaptıkları müziği ilerde kendilerince şekillerler diye düşünüyorum. sözlerini fazlasıyla beğendim " in the hearts of men"in. sevilir ve dinlenir.



son olarak evde yaşamak da huzurun diğer adı olabilirdi. yurt insanı darlayan bir yer. daha fazla konuşamayacağım. (hıçkırıklar)


16 Ekim 2012 Salı

boşluk.

sözsüz müzik yapanların kolaya kaçtıklarını düşünüyorum bi kez daha. seni kelimelerle dolu kocaman bi boşluğa atıyorlar. kötü bir boşluk değil bu. zaten boşluk dediğin nedir ki ? her boşluk karanlıkmış gibi. değil işte. en güzel, en aydınlık boşluktayım. gözlerim kamaşır diye korkudan açamıyorum. öyle beyaz, öyle temiz. gözlerimi açmamaya karar veriyorum.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

... and every day my confusion grows

İnsanların hayvani duyguları var, büyüklük veya başka bi şeyden bahsediyorum adını tam getiremediğim. Severken bile hayvan gibi seviyoruz. Hayvanca. Hayvanca özlüyoruz, hayvanca, konuşmadan hallettiğimiz şeyler var.

- hepinizden daha çok insancıl bir kadın

13 Ağustos 2012 Pazartesi

"sonsuz dünyanın, sonsuz yazlarından bir sabah"

" Bir süre sonra kent yaşamı başlayacak. Tüm iş yerleri çalışacak insanlarla dolacak. Sürekli çalışan fabrikalarda işçiler vardiya değiştirecek. İstasyonlarda trenler duracak. Trenler kalkacak. Gökyüzünde uçan uçaklar dünyanın belirli havalimanlarına doğru göklerde yol alacak. Gemilere, arabalar eşyalar yüklenecek. İstasyonlara yorgun yolcular inecek. Uykusuz gece geçirenler yorgun kalkacak. Uzun uyuyanlar da yorgun kalkacak. Kimi mutlu, kimi acılı, kimi sevgi ile geçirdiği gecenin aşkı ile uyanacak.Kimi öfke ile. Kimi kendine güne nasıl başlayacağını soracak. Kimi bir intiharı düşünecek.Kimi özlem duyduğu bir kenti. Özlem duyduğu bir insanı. Kimi bugün beklenmedik bir ölümle ölecek. Kimi yalnız dağlar ve tarlalarla tanıdığı dünyasına bakacak.Kimi tanrısına yakaracak. Kimi bir silahla birisini öldürecek. Kimi birilerini öldürmek için bir yerlere bomba atacak. Pankart asacak. Kimi ölümle yargılanacak. Kimi barış konferanslarına katılmak için uzak bir yolculuğa çıkacak. Bütün ülkelerin ordularının askerleri insan öldürme talimi yapacak.Kimi ülkede bir darbe olacak. Gazeteler basılmıştır.Radyolar sabah programlarına çoktan başlamıştır. Akdeniz'de balıkçılar balık ağlarını çoktan sulardan çekmiştir. Akdeniz'de kadınlar kapılarının önünü çoktan süpürüp sulamıştır. Kamyonlar, arabalar yollardadır. Buzhanelerde bugün gömülmeyi bekleyen cesetler vardır.
Sonsuz dünyanın, sonsuz yazlarından bir sabah. "   
sabah 5te uyandığında dışarı çıkıp yürümeye başlamalı insan. en azından bunu hayatında bir kere yapmalı.  daha yapması gereken birçok şey gibi. bunu da yapmalı. ne bileyim sarhoş olmalı herkes bi kere mesela. sabah erken saatlerde arabasına binip uzak yerlere gidecek kadar cesareti ve özgürlüğü olmalı insanın hayatının bir döneminde. farkındalığı artmalı insanın öyle çabucak değil öyle süratli de değil. ağır ağır dolan bi havuz gibi. zamanla. 

seni seviyorum Tezer Özlü, seni ve farkındalıklarını.

29 Temmuz 2012 Pazar

özgürlükten korkmuş kadın.

Yamaç paraşütü iki kişilik bir olaydı. Yere kazasızca inebilmeleri için öndekinin ayağı yere değdiği anda koşması gerekiyordu. Arkadakinin de gidecekleri yönü belirlemesi gerekiyordu. Cesaret edemediler.Çünkü en büyük hayallerinin bu olmasından korktular. Çünkü yıllar sonra ilk defa söylenmemiş şeyler üzerine istemsizce hayal kurdular. Önce adam cümleyi kurdu utanarak. Kadın sakince gülümsedi. Kadın her zamanki gibi korkulara bulandı. Ama "yaparız bir gün." dedi adamın cümlesini tekrarlayarak. Bu birlikte kurdukları ilk hayaldi. Son olacağının henüz ikisi de farkında değildi. Kadın bu hayali hiç unutmadı. Ama korkmuştu. Adamsa belli ki çoktan kurduğu cümleleri unutmuştu.


Yamaç paraşütü iki kişinin birbirine güvenini gerektirirdi. Hem disiplin işi hem de çılgın işiydi. Birlik işiydi, aşk işiydi. Korkunun gölgelediği istekti. Kadın farkına çok geç vardı. Adam onu yeryüzünde bıraktı. Kadının gözleri gökyüzüne takılı kaldı. Gökyüzü artık ulaşamayacağı ve çok geç kalmış olduğu bir yerdi. Kadın özgürlükten korkmuştu.


25 Temmuz 2012 Çarşamba

görevler de görev olmasaymış.

" Annemle dükkan vitrinlerinin önünden geçerken, ona insanların neden tekme atıp camları kırmadığını sorduğumu anımsıyorum. Annem de, insanların birlikte yaşayabilmelerini sağlayan, kelimelere dökülmeyen bir takım toplumsal davranış kurallarının varlığından söz etmişti. Bunu duyduğumda, her şeyin bizden öncekiler tarafından belirlenmesinden ve yol haritasının çıkarıldığı bir dünyada yaşamaktan dolayı kendimi sınırlandırılmış hissetmiştim. Yıkıcı güdülerimi bastırıp, yaratıcı olanlara yoğunlaşmak üzere kendimi eğitmiştim. Yine de, kurallardan nefret eden tarafım büsbütün ölmüş değildi."
İnsan yaratma isteğiyle yaşarken ilham yoksunluğuyla geçirir bazen hayatını. İçinde yapmak istedikleri ve yaptıkları düğüm olmuş bir halde, oradan oraya savurur kendini. Bir de bakar yapmak istedikleri için bi' yerden başlamak yerine bambaşka bir şey için kollarını sıvamış. Burada devreye giren isteksizlik insanı yaptığı işlerden zevk alamamaya iter. Ama yine de insan, beyninin bir tarafına bir gün yaptığı her şeyin karşılığını alacağı, zevk almasa da yaptığı şeylerin bi şekilde işine yarayacağı bilincini yerleştirir. O da zaten içinde bulunduğu durumu daha yaşanılabilir hale getirmektir. Belki de bir nevi kendini kandırmacadır. Bilinmez. Patti Smith'in cümlelerini okuduktan sonra döne dolaşa bu düşüncelere vardım. Aslında daha önceden yürüdüğüm yolun sonuna gelmişim. Düşünmek yerine artık onları cümlelere dökmeye karar vermişim. Görev olan her şeyden kaçıp aylaklık etme isteğimin tavan yaptığını hissediyorum. Aylaklığın, benim için daha çok yaratabilme isteğine dönüşmesinin önünde de saygıyla eğiliyorum.

17 Temmuz 2012 Salı

km.


"Daha çok anlat," dedim.
"Hoşuna gidiyor mu?"
"Çok. Elimden gelse, seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum."
"Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?"
"Gider gibi yaparız."

kilometrelerce de susabilirdi insan. işte bu yüzden bazıları susmayı seçtiler.
 bi' daha hiç kelimelerde yüzmemecesine.

10 Temmuz 2012 Salı

tavşanlar dağlara sarılsın.

oyununa nasıl da dalmış bi' köşede. gel diyorum, bak buradayım. gel diyorum beraber oynayalım. beni duyuyor. ayağa kalkıyor ve yüzüme bakıyor. o an dünyanın en kötümser insanı oluveriyorum. geriye doğru iki adım atıyor gözlerini üstümden çekiyor, arkasını dönüp sonsuz adımlar atıyor. sonsuza sonsuz adımlar atıyor. beni içinden çıkmayacağım bi' kötümserliğin içinde bırakıyor. beni unutamayacağım bakışlarıyla cezalandırmış gidiyor. yolculamıyorum. 


hayatımdan insanlar gidiyor teker teker. el sallamıyorum. veda etmiyorum. 
hayatımdan insanlar gönderiyorum, hiçbirinin haberi olmuyor.



30 Haziran 2012 Cumartesi

benden 9 yıl fazla yaşayacaklara.

solaklar sağlaklardan 9 yıl erken ölüyormuş. benden 9 yıl sonra öleceklere sesleniyorum buradan cenazemde çalacağınız şarkıyı az aşağıya bırakıyorum. evet aylar sonra yazdığım ilk yazının böyle başlaması beni bile tedirgin etti ama olsun. bu buraya yazdığım 3. ilk yazı. ilk 2 "ilk" yazım yeniden doğuşlarımdı. yani ben öyle sanmışım, ne zaman yeniden doğuyorum desem aslında ağır çekimde bok çukuruna düşüyormuşum. düştüğüm bok çukurundan kendi kendime çıkmaya çalışmak yerine beni o çukura itenden yardım bekliyormuşum. Beirutla bu aralar geceli gündüzlüyüz. İlk kez Hakan Günday okudum. Ve yeni bir dil öğreniyorum. Yazdan şikayet etsem de gayet iyi gidiyor aslında. Evde kendime ayırabildiğim vaktin çoğunluğundan bu iyimserliğim. İnsan bazen yaşadığını zanneder ama o yaptığı aslında beklemekmiş farketmediği. Beklemeyin, yaşayın diyor ve bu haftayı da bu yazıyı da bitiriyorum. Alles klar!